Kitâb-ı Hikâyet-nümâ: Köy Mescidinde Bulunan Bir Yazmadan Çeviriler / Öykü

Eğer onu ateş, beton veya iş makinelerinden oluşan çağcıl kasaturalarımızla henüz kazımadıysak, tarihin her an insana sürpriz yapabilme eğilimi vardır ki işte buna ancak hayranlık duyulur! Bilim topluluğuna aktarmadan önce, kimseye bahsetmemek için daha fazla sabredemediğim, içimi kuş gibi kıpır kıpır ettiren yazmadan birkaç parça çevirip yayımlamak istedim burada. Eserin başlığı Hâzâ Kitâb-ı Hikâyet-nümâ ve evet hiç beklemediğim bir anda, hiç beklemediğim bir yerde, tahtakurularının taarruzu ve insanoğlunun ilgisizliği karşısında çatır çatır dökülen Danişmendli çağından kalma bir ahşap köy mescidinin, nemden zifre dönmüş sarsak rafları arasında çıktı karşıma. Neyse ki kitabı saklamak için yapılan özel bir deri kılıf, -yer yer rutubetin yengi kazandığı yapraklar bulunsa bile- elyazmasını genel anlamda korumayı başarabilmiş.
Elyazmasından manzum bir bölüm
Köyün yerlisi ve gönüllü imamı Musab, "pek girifttir" diyor yazısı için, kitabı okuyamamış ve yazmanın Osmanlı zamanında adı sanı bilinmez bir yöre valisinin kalıtçı bırakmadan ölmesi sonucu buraya bağışlandığını söylüyor. İmamın aktardığı rivayete bakılırsa bağışçımız, IV. Mehmed (1648-1687) çağında yaşamış ve kitap en azından üç yüz yıl öncesine dayanıyor. İyelik ve istinsah kayıtları yok, duru bir Osmanlı Türkçesiyle yazılmış, özengen minyatürlerle süslü ve sıkı durun, bazı tanıdık yüzlere de öykülerinde yer veriyor anonim yazarımız. Kuşkusuz şimdilik mescidin yerini ve yazmanın niteliklerini bildiremeyeceğim ama küçük bir çeviri yapmaktan ve kimi parçaların görüntülerini yayımlamaktan da kendimi alamıyorum! İşte o sadecik diline hiç ilişmeden Hikâyet-nümâ'dan bir tadımlık sizlere. (İsteyenler buradan günümüz Türkçesiyle de okuyabilirler).
Dr. Yağmur Füsûnkent

Hayrullah Çelebi'nüñ handa meclîsidür

Çü Bismi'llâh ile agâz ola iş
Biter ger çog ola ger az ola iş
Söze Tanrı adı-la başla iy dil
Ki kalmaya işünde hîç müşkîl

Râviyândan Vişnezâde Hayrullah Çelebi'den naklolınur: Hayrullah Çelebi bir gün Mısr'a gitmiş idi. Ol diyârın havâsı ve suyından, topragı ve taşundan, kurusı ve yaşından gâyetle incinüb bir hâna varub istirâhat kılmak murâd itdi. Ol yirde ögici [övücü] dirler bir tâ'ife var idi. Bular akçay-ılan ulu-kiçi, er ve dişi, denî yâhûd çelebi; pul viren cühelâyı ulemâya, a'mâyı eyü ok-atar'a çıkarur, yahşıyı nâ-hoş, ayagı tâm-baş [?-تامباش] ider. Yine ahşam namâzından soñra hânda lâf [ü] güzâf iderlerdi. Hayrullah Çelebi ki işitdi, gâyetle bî-huzûr oldı. Meger âdemler Çerkes güzellerin öğer imiş. "Dudagı balca, gögsi akça, agzı fincân, gören hayrân" der iken Hayrulah Çelebi -ki talâk itdügi avreti anlardan olmağla- aslâ sevmedügi bu tâ'ife aduñ anıldugına kakıyub "Urum dilberi var iken Çerkes'i medh edenin zekeriñ keserin!" dir. Ol ahşam be-gâyet mest imiş. Ol âdemler dahi "Bir bîkâr odaların akçesin yidük, ehlini medh ideriz" didükde Hayrullah Çelebi var kuvvetin bâzûya getürüb bir berk tabanca [tokat] urur. 

Hayrullah Çelebi ögiciler tâ'ifesin silley-ile nerdûbândan tekerledügidür

Meger Mısr'a beg olmak ister idi. Âhir, âdemleri "Kaça medh kılarsız?" deyü sîgaya çekdükde bular "Kırk eşrefî" diyüb Hayrullah Çelebi "yoh devenüñ başı" misillü hayret getürmiş. Bu fâhiş fî'âtın esbâbı sorıldukda ve dahi Mısrî bir bende "Acûzeleri beş akçadan öğerler" deyü ihbâr kıldukda Çelebi azîm kahra gelüp âdemler kırk [---], yidi peygâmber, beş evliyâ ve üç azîzi şâhid tutub muhkem kasem eylerler kim "Vallah, medh kıldugımuzun maslahatı tîz görilür, bilen bilür. Vallahî siz-misâl efendinüñ dahi medhi uzun olacagından eyyâm alur, hem âşüfteye gelecek iki kümiş çeyrek iken size gemi yüki-yilen zer ü sîmdür" didükde Hayrullah Çelebi ferah bulub âdemlere emân ider. Andan uɐʇʎǝş -aleyhi'l-lâne- vesvese idüb, anlara "Beni dîvân [u] bâzârda, mecâlis [ü] kârzârda medh ile beg eylerseñüz sizi kendüme nedîm idinirin, âbâd olursız" deyü iknâ kılar. 

Şehr-i mezkûr begi ve ma'iyyeti i'dâm olınub Çelebi şükr itdügidür

Uş ol kazıyye böylece Evliyâ nâm bir seyyâh-ı latîf'e -ki Vişnezâde kadîmden bilişi idi- vâsıl oldukda ol ögicilere varub bu kişinüñ ahbâbı oldugın beyân ile anlara toksan tokuz dirhem virür. "Ne hicviyye ne medhiyye" iktizâsınca âdemleri işden kor. İttifâk Hayrullah Çelebi'nün beg olacagı şehrde seyl olmağla vâfir âdem suya gark olub, ulu padişah-ı âlem-penâh gazâb idüb ol şehrüñ beginü "tedbîr kılmadun" deyü katl ider. Ol günden berü Hayrullah Çelebi seyyâh-ı mezkûra dâ'im hayr du'â kılub "Bî-şübhe ki bu âdem yolda yoldaşum, ahîretde karındaşumdır" dir "ve hem eyle kerem arz itmekle nâmı evliyâ kılundu" deyü haber virür. Ammâ Evliyâ ana muhabbetüñden mi yoh-ısa ümmet-i Muhammed'i anın şerrinden hâlâs içün mi ol husûsu men' eylemişdir ve hem bu nâmı seyyâha bu Müslimânlar mı virmiş, Allahu a'lem. İbreten li's-sâirîn [başkalarına ders olsun diye] hikâyet olundı. Şimdiki demde dahi ögiciler tâ'ifesi, ümerânuñ nasbı ve ag-akçanuñ kesbinde mü'essirdir deyü nakl iderler.

Bu hikâyet bunda tamâm oldı.





✎ Emre Taş
(Tamamen hayal ürünüdür)
Elyazmasından bölüm: Bir İskendernâme sayfası
Dörtlük: Şerifî, Şehnâme Tercümesi
Minyatürler: 18. yy. Hamse-i Atâî kopyası
Cilt: Vekâyi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Falnâme: Osmanlı Usûlü Minyatürlü Falınız

Osmanlı Usûlü Burcunuz ve Mesleğiniz

Akbaba Cumhuriyet'i Selamlıyor